Rock on Rock'da Serpentine'den Gareth Noon ile Röportaj

-
Aa
+
a
a
a

Rock on Rock programından Cemiz Topuzlu, Serpentine'den Gareth Noon ile telefon röportajı yaptı:

 

Dinleyin:

 

İndirin: mp3, 13 Mb.

 

Merhaba Gareth, ben 94.9 Açık Radyo’da yayınlanan Rock on Rock programından Cemil Topuzlu. Öncelikle boş zamanının bir bölümünü ayırıp senin ve Serpentine hakkındaki soruları cevaplandırdığın için çok teşekkür ederim.

 

Rock on Rock – Bize müzik alanındaki geçminizle ilgili bilgi verebilir misiniz lütfen? Ne zaman klavye çalmaya başladınız ve ardından kariyeriniz nasıl gelişti?

Gareth – 11 yaşımdan beri piyano ve klavye çalıyorum. Çünkü annem tam anlamıyla beni bir enstrüman çalmaya zorladı. Serpentine’a gelirsek, grup 2007 yılında toplandı. Basçı Gareth Vanstone ile uzun zamandır arkadaştık ve onun kardeşinin aracılığıyla grubun gitaristi Chris Gould ile tanıştım. Gareth ile hep bir grup kurma hayalimiz vardı fakat bir türlü uygun bir gitatrist bulamıyorduk ve Chris ile tanışınca taşlar yerine oturdu. Ardından şansın da yardımıyla Shy’ın davulcusu Bob Richards’la tanışma fırsatımız oldu ve o TNT ve Shy’dan tanıyacağınız Tonny Mills ile ilişkiye geçmemizi sağladı. Sonuçta Tonny ile iki albüm yaptık.

 

R – Evet, benim sormak istediğim sorulardan biri de buydu. Malum o dönemde Tonny Mills TNT ve Shy’ın solisti olarak Melodik Rock camiasında oldukça iyi tanınıyordu, öte yandan sizin ise adınız henüz hiç duyulmamıştı. İşbirliğinizin ilk aşamasında Tonny gruba ne tür bir katkıda bulundu?

G – Tonny o aşamada ihtiyacımız olan her türlü katkıyı yaptı. Öncelikle ihtiyacımız olan iyi sesi olan bir vokalistti, kabul etmek gerekir ki Tonny’nin harika bir sesi var. Ayrıca, bizimle şarkı yazabilecek bir elemana ihtiyacımız vardı, Tonny o konuda da bize çok yardımcı oldu. Ama gerçeği söylemek gerekirse gruba en önemli katkısı tecrübe oldu. Geçen yıl ilk albümümüz çıktığında müzikseverler bize soundumuzun sanki yıllardır albüm çıkaran bir grup kadar iyi olduğunu söylemişlerdi. İşte bu izlenimin ana nedeni Tonny idi. Kendisi yıllardır müzik yapan bir müzisyen ve TNT’nin solistini grubumuza katmak bizim için büyük bir şanstı.

 

R – İlk albümünüz A Touch Heaven’ı dinlediğim zamanı hatırlıyorum da, ilk dinlediğim andan itibaren beni tam anlamıyla mest etmişti. Albümü tıpkı Foreigner’ın 4 ve Journey’nin Escape albümleri gibi baştan sona kadar sıkılmadan dinlemiştim ki bu pek başıma gelmez. Aslında geçen yıl dinlediğim en iyi Melodik Rock albümlerinden biriydi ve programımızda da Let Love Rain Down’ı çalmıştık. Dün albümle ilgili aldığım notları okuduğumda şarkıların ne kadar hoşuma gittiğini, ritim section ile gitar ve klavyenin ne kadar kadar iyi dengelendiğini, Tonny’nin vokallerinin ne kadar içten olduğunu tekrar farkettim. Bu albümün hazırlanış aşaması hakkında bilgi verebilir misin lütfen?

G – Çıkardığımız iki albümde de tüm müzikleri ben ve gitarist arkadaşım Chris yazdık. Tonny ise sözleri ve vokal melodilerini yazdı. Aslında ilk albümde durum biraz farklıydı çünkü Chrisle iki yıldır şarkı yazıyorduk ve ilk albüm için şarkıların çoğu hazırdı. Bu aşamadaki en büyük sorunumuz ise solistimizin olmamasıydı. Bu nedenle, şarkılarımızı dinleteceğimiz soliste ilginç gelmesini sağlamak için sürekli olarak sözü olmayan besteler üzerinde çalışıyorduk. Anlayacağınız ilk albümdeki müzikler üzerinde uzun zamandır çalışılmıştı ve Tonny gruba girdiğinde sözleri yazınca da herşey yerine oturdu.

 

R – Albümün lansmanının ardından Crashdiet ve Houston ile tura çıktınız. Hakkında bir çok iyi eleştiri alan albüme müzikseverlerin reaksiyonu nasıldı?

G – Albüme müzikseverlerin reaksiyonu tek kelimeyle harika idi. Aslında yaptığımız işin en güzel yanı sahneye çıkıp şarkılarımızı sahnede canlı icra etmek oldu. Baktığınızda grubu 2007’nin başında kurmamıza rağmen albümü ancak 2010 yılında çıkarabilmiştik. Sonuçta şarkıları canlı icra edebilmek muhteşem bir duyguydu. Özellikle ilk konserlerimizi büyük mekanlarda vermek de bizim için büyük bir şanstı. Şimdi ise ikinci albümümüzü çıkardık ve ana amacımız müziğimizi tekrar sahneye taşıyarak müzikseverlere ulaştırmak. Önümüzde İngilteredeki Firefest ve İspanyadaki Rockfest organizasyonları var ve biz de tam anlamıyla bu konserlere konsantre olduk.

 

R – İkinci albümünüz olan “Living and Dying in High Definition”un adının sırrı nedir?

G – Albümün hazırlanış aşamasında değişik bir isim bulmak konusunda bir karara varmıştık ve bu işe çok uzun süre kafa yorduk. Hatta albümü çıkarmadan çok kısa bir süre öncesine kadar isme karar verememiştik. En sonunda bulduğumuz isim ise geçtiğimiz bir yılda çevremizin ne kadar değiştiğini anlatmayı amaçlıyor. Ne de olsa ilk albümümüzden önce hiç tanınmayan müzisyenlerdik ama albüm sonrası ismimiz özellikle Tonny Mills sayesinde müzik çevrelerinde bayağı duyulur olmuştu. Sonuçta 18 ay öncesinde hayal edemeyeceğimiz kadar gözönündeydik. Bize artık yeni albüm anlaşmaları ve yeni konserler teklif edilir olmuştu. Albümün ismi de işte bu süreçte hayatımızın bir anda nasıl değiştiğini anlatıyor.

 

R – İki albüm arasında besteler açısından olsun, kayıtlar açısından olsun farklı olan neydi? Örneğin ben ikinci albümünüzdeki soundu çok daha sıkı ve cilalanmış buldum. Bu amaçladığınız bir değişiklik miydi?

G – İkinci albümün prodüksiyonunu Chris ve ben gerçekleştirdik. Kafamızda bu albümün soundu hakkında aldukça iyi oturmuş bir fikir vardı. İlk albümde ise prodüksiyon konusunda en ufak bir fikrimiz yoktu ve biz sadece enstrümanlarımızı çaldık. Ayrıca ilk albümde şarkıların büyük çoğunluğu Tonny olmadan yazılmıştı, halbuki ikinci albümde Tonny’nin bizden ne tarz müzik istediğini gayet iyi biliyorduk ve bestelerimizi Tonny’den en iyi performansı almak bilinciyle yazdık.

 

R – Sonuçta albüm istediğiniz gibi oldu mu? Albümdeki favori parçalarınız hangileri?

G – İnsan ne kadar her albümün lansmanının ardından “şunu ya da bunu değişik yapabilirdik” diye düşünse de ben ikinci albümden son derece memnun kaldım. Favori şarkılarıma gelince.. İlk yazdığımız şarkılardan biri olan “Philadelphia”yı çok seviyorum. Ayrıca, sound açısından yeni şeyler denediğimiz “Dreamer” ve albümün kapanış şarkısı olan “Forgotten Heroes” hoşuma giden şarkılar. Özellikle Forgotten Heroes’a aklımıza gelen hemen her fikri koymaya çalıştık ve ortaya uzun giriş ve çıkış pasajları ile olsun, sözleri ile olsun sıkı bir beste çıktı.

 

R – Gerçekten Dreamer’daki armonik vokalleri bir Serpentine albümünde ilk defa duydum ve çok hoşuma gitti. Genelde İsveçli Melodik Rock grupları bu tür armonik vokalleri albümlerinde kullanmayı tercih ederler ve siz de Dreamer’da onlar kadar iyi bu tarz vokalleri kullanmışsınız. Ayrıca, Cry ve Forgotten Heroes da albümde hoşuma giden parçalar arasında. Daha önce bu yıl Firefest Festivalinde çalacağınızı söyledin. Firefest, katılan grupların en iyi performanslarını sergilemeye çalıştıkları ve canlı performanslarının ne kadar iyi olduğunu kanıtlamayı amaçladıkları bir organizasyon. Peki bu önemli konserden önce Tonny’nin gruptan ayrılarak yerini Matt’e bırakması sence Serpentine’ı nasıl etkiler?

G – Tonny TNT’ye olan sorumlulukları ve bazı sağlık sorunları nedeniyle Norveçe dönmek zorunda kaldı ama biz Tonny ile hala çok yakın arkadaşız ve kendisi bizim ile beste yapmaya devam edecek. Matt ile belli bir süredir konserlere çıkıyoruz ve birbirimize gittikçe alışıyoruz. Şarkıları söylemekte en ufak bir sıkıntısı yok. Kısacası şu andaki durumumuzdan son derece memnunuz. Sonuçta Tonny’nin ayrılması grup için iyi olmadı ama ne yazık ki mükemmel bir dünyada yaşamıyoruz. Daha önce belirttiğim gibi Tonny bazı sağlık sorunları nedeniyle Norveçte kalmayı ve seyahatleri de en aza indirmeyi tercih etti. Şu aşamada solist değişikliği sonucu yaşadığımız geçiş sürecini gayet iyi atlatmış bulunuyoruz.

 

R – AOR ve Melodik Rock özellikle İskandinav ve İtalyan gruplar sayesinde eski popülaritesini kazanmaya başladı. Bu müzik türünün beşiği olan İngilterede yerleşik bir grup olarak Serpentine’ın tarzını müzikal skalada nereye yerleştirirsiniz?

G – Bana bu soruyu yedi ay önce sorsaydınız cevap veremezdim ama Houston ve Crashdiet ile çıktığımız turnede gördüğümüz ilgi beni gerçekten çok şaşırttı. Foreigner ve Journey gibi popüler gruplar turnedeyken verdikleri ropörtajlarda her yaş grubundan ilgi görmenin onları çok grururlandırdığını söylerler, ben de “ilginin böyle dağılması gerçekten bu kadar önemli mi” diye düşünürdüm. Turnede bize gösterilen büyük ilgi, Meksikadaki bir gitaristin bizim şarkılarımızı U-Tube’da çalması, İngilterede 15 yaşındaki çocukların Facebookdaki sayfamıza övgü dolu yazılar yazmaları gibi ufak şeyler bizi çok gururlandırdı.

 

R – Şu aralar ne tarz müzik dinliyorsunuz? Hiç favori albüm ya da grubunuz var mı?

G – Mesela gitaristimiz daha sert müziğe düşkün ama ben tam anlamıyla bir Melodik Rock severim. Şu aralar House of Lords, Newman, Shy ve White Widdow’un son albümlerini severek dinliyorum.

 

R – Son sorum müzik sektörü ile ilgili olacak. Albüm çıkaran bir müzisyen olarak müzik sektörünün son durumu ve internetten ücretsiz müzik indirme konusundaki görüşlerini bizimle paylaşır mısın lütfen?

G – Şu anda çıkan Melodik Rock albümlerindeki müzik kalitesi son 15 yılın en yüksek seviyesinde ve öte yandan bir albümün başarısı satışlarla ölçülmekte. Kısacası kaliteli bir iş çıkarmamıza rağmen bunun karşılığını satışlarda göremiyoruz. İnternetin faydalarından yararlanırken sonuçları konusunda biraz daha kafa yormamız gerekir diye düşünüyorum.

 

R – Bize ayırdığınız zaman için tekrar çok teşekkürler ve kariyerinizde başarılar.